Jason Statham denince aklımıza ne gelir? Sert bakışlar, hızlı arabalar, tek yumrukla devrilen düşmanlar… Peki ya kılıçlar, büyüler ve ork benzeri yaratıklar? İşte Statham’ın kariyerindeki o tuhaf ve unutulmaz anomali: In the Name of the King. Rotten Tomatoes’ta %4 gibi inanılmaz derecede düşük bir puana sahip olan bu film, kağıt üzerinde aktörün en kötü işi olabilir. Ama aynı zamanda, o kadar absürt ve felaket bir yapım ki, bir şekilde izlemesi inanılmaz eğlenceli bir “keyifli fiyasko”ya dönüşüyor.
“Ed Wood’a Para Verip Salmışlar Gibi”: Fiyaskonun Anatomisi
Bu filmin neden bu kadar “kötü” olduğunu anlamak için tek bir isme bakmak yeterli: Yönetmen Uwe Boll. Video oyunu uyarlamalarını bir felakete çevirme konusunda bir üstat olan Boll, bu filmde de şaşırtmıyor. Elindeki Dungeon Siege gibi bir oyunu ve Jason Statham, Burt Reynolds, Ron Perlman, John Rhys-Davies, Ray Liotta gibi inanılmaz bir kadroyu, adeta bir B-film şölenine dönüştürmüş.
Filmde Ray Liotta’nın kendini kaybedercesine abartılı oyunu, Burt Reynolds’ın repliklerini uykusunda okur gibi durması ve John Rhys-Davies’in Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gimli rolünden çıkıp buraya düşmüş gibi hali, başlı başına bir komedi. Sadece Statham, her zamanki gibi sert adam modunda, ama bu fantastik dünyanın ortasında o kadar yersiz duruyor ki, bu durum bile filmi daha komik kılıyor. Buna bir de acemice yapılmış CGI efektlerini ve sanki bir şaka programından fırlamış gibi duran sahte bumerang sahnesini ekleyince, eleştirmenlerin neden “birisi Ed Wood’a bir ton para verip onu serbest bırakmış gibi” dediğini anlıyorsunuz.
Peki Bu “Çöp” Filmi Neden Bu Kadar Eğlenceli?
In the Name of the King’i izlenir, hatta bir nevi “vazgeçilmez” kılan şey, tüm bu kusurlarına rağmen kendini ölümüne ciddiye alması. Hiçbir anında “biz bir parodiyiz” demiyor, bu da her sahneyi daha da komik hale getiriyor. Film, beyninizi tamamen kapatıp, sadece olan bitenin absürtlüğüne güleceğiniz, kafa yormayan, kolay bir seyirlik sunuyor.
Jason Statham’ı, “Çiftçi” adında bir karakter olarak, elinde kılıçla canavarlara karşı savaşırken izleme fikrinin kendisi bile yeterince eğlenceli. Kanada’nın o muhteşem doğal manzaraları önünde sergilenen bu ucuz görünümlü fantezi, sinemanın en tuhaf ve en unutulmaz “keyifli fiyaskolarından” birini yaratmış. Bütçesinin sadece 13 milyon dolarını geri kazanabilmiş, iki tane devam filmi çekilmiş (orijinal kadrosuz tabii ki) ve bugün bile “nasıl çekildi bu film?” dedirten bir efsane.
Eğer bir gün arkadaşlarınızla toplanıp hem güleceğiniz hem de sinemanın ne kadar tuhaf bir yer olabileceğini göreceğiniz bir film ararsanız, Jason Statham‘ın bu %4’lük başyapıtını es geçmeyin.
