Dwayne “The Rock” Johnson denince aklımıza ne gelir? O devasa kaslar, karizmatik bir gülümseme, patlayan binalar ve tek yumrukla devrilen düşmanlar… Jumanji’den Hızlı ve Öfkeli’ye, Johnson kariyerini bu “yenilmez aksiyon kahramanı” imajı üzerine kurdu ve Hollywood’un en çok kazanan yıldızlarından biri oldu. Ancak bu imaj, aynı zamanda onu tek tip rollerin içine hapseden bir kutuya dönüştü. Şimdi ise, Uncut Gems gibi filmlerin dahi yönetmeni Benny Safdie’nin yeni filmi The Smashing Machine ile Johnson, bu kutuyu paramparça etmeye geliyor.
“Yenilmez Kaya” Değil, “Kırılgan Bir Adam”: Mark Kerr Rolü
Bu filmde ne kurşunlardan kaçan bir kahraman ne de esprili bir macera adamı var. Johnson, filmde MMA dövüşçüsü Mark Kerr’e hayat veriyor; bağımlılıkla, öfkeyle ve kendi yarattığı “yenilmez” personasının ağırlığı altında ezilen, kırılgan bir adam. Rolü o kadar ham ve filtresiz ki, The Rock’ı perdede neredeyse tanınmaz hale getirmeyi vaat ediyor.
Bu dönüşüm sadece duygusal değil, aynı zamanda fiziksel. Gelen haberlere göre Johnson, Kerr’in yıpranmış ve yorgun görünümüne bürünebilmek için her gün üç ila dört saatini protez makyajla geçirmiş. Bu rolde arkasına saklanabileceği koreografili dövüşler veya CGI efektleri yok; sadece saf, çıplak ve savunmasız bir performans var. Bu, Johnson’ın hem kelimenin tam anlamıyla hem de mecazi olarak maskesini çıkardığı, kariyerindeki en derin rol olabilir.
“Bunu Yapabilir miyim Diye Çok Korktum”
Dwayne Johnson’ı bu projede bu kadar özel kılan şey, role olan kişisel yaklaşımı. Vanity Fair’e verdiği bir röportajda, bu rolü kabul ederken yıllardır hissetmediği bir korku yaşadığını itiraf etti:
“Bu çok gerçekti. Çok, çok, çok uzun zamandır böyle bir şey yaşamamıştım. Gerçekten korkmuştum ve ‘Bunu yapabilir miyim? Yapabilir miyim?’ diye düşünüyordum. Sonra fark ettim ki, belki de bu tür fırsatlar bana gelmiyordu çünkü bu konuları keşfetmekten çok korkuyordum.”
Ancak Johnson, bu korkuyu bir araca dönüştürmüş. Acı, kayıp ve kırılganlık gibi temalarla yüzleşme sürecinin şaşırtıcı bir şekilde “hem çok korkutucu, hem de çok besleyici ve özgürleştirici” olduğunu söylüyor. Ayrıca, Kerr’in partnerini canlandıran Emily Blunt ile olan uzun süreli dostluğunun, bu zorlu role otantik bir şekilde yaklaşmasında kilit bir rol oynadığını belirtiyor.
Venedik Prömiyeri ve Oscar Fısıltıları
The Smashing Machine, sadece Johnson’ın kişisel bir yolculuğu değil, aynı zamanda çok bilinçli bir kariyer hamlesi. Film, bu akşam (1 Eylül) Venedik Film Festivali’nin ana yarışmasında prömiyerini yapıyor. Bu, filmin doğrudan Oscar yarışına sokulduğunun en net işareti. Benny Safdie gibi eleştirmenlerce beğenilen, karakter odaklı ve sert filmlerin ustası bir yönetmenle çalışarak Johnson, kendini “prestij sineması” arenasında konumlandırıyor.
Performansı beğenilirse, Dwayne Johnson‘ı “gişe canavarı” kimliğinden sıyrılıp, ödül kalibresinde işler yapabilen ciddi bir drama aktörü olarak görmeye başlayabiliriz. Oscar kazanıp kazanmayacağı bilinmez ama bir şey kesin: The Sashing Machine, tüm sinema dünyasının Dwayne Johnson’a yepyeni bir gözle bakmasını sağlayacak.
