Venedik Film Festivali‘nde bazen başyapıtlar izlersiniz, bazen de bir tren kazasına tanıklık edersiniz; o kadar korkunçtur ki, gözlerinizi alamazsınız. Usta yönetmen Julian Schnabel’in (Basquiat, At Eternity’s Gate) merakla beklenen yeni filmi In the Hand of Dante, ne yazık ki ikinci kategoriye giriyor. 151 dakikalık o acı verici süresiyle, izleyici için adeta bir sinematik işkenceye dönüşen film, yıldızlarla dolu kadrosuyla bu fiyaskoyu daha da anlaşılmaz kılıyor.
Dante’nin Cehennemi mi, Schnabel’in Araf’ı mı?
Nick Tosches’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, iki farklı zaman diliminde geçiyor. Modern zamanda, New Yorklu bir yazar olan Nick’i (Oscar Isaac), Dante’nin İlahi Komedya’sının orijinal el yazmasını çalmak ve doğrulamak için tehlikeli bir maceranın içinde buluyoruz. Film, bir yandan da bizi 14. yüzyıl İtalya’sına götürüyor ve bu kez Isaac’i, o meşhur başyapıtını yazmanın arifesindeki şair Dante Alighieri olarak izliyoruz.
Schnabel, bu iki hikaye arasında gidip gelirken, adeta bir “tür salatası” yaratmış. Dönem romantizmi, tarihi drama, suç gerilimi ve soygun filmi arasında o kadar sert geçişler yapıyor ki, seyirci ne izlediğini şaşırıyor. Sonuç ise, dikişleri her yerinden sökülen, temaları havada kalan ve birbiriyle uyumsuz bir oyuncu kadrosunun elinde heba olan, dağınık bir curcuna. Normalde her rolün altından kalkan Oscar Isaac bile, bu “bulamaç gibi senaryo” içinde kaybolup gidiyor ve kariyerinin en nadir fiyaskolarından birine imza atıyor.
Birbirinden Kötü Oynamak İçin Yarışan Yıldızlar
Filmin asıl “eğlencesi” ise, yıldızlarla dolu oyuncu kadrosunun akıl almaz derecede kötü performanslarında yatıyor. Gerard Butler, sentetik peruğu ve karikatürize gangster şivesiyle adeta bir pandomim sanatçısı gibi. Ancak asıl felaket, Gal Gadot ve Jason Momoa ikilisinden geliyor. İki süper kahramanın karşı karşıya geldiği filmin final sahnesi, o kadar kötü oynanmış ki, yılın en komik sahnelerinden biri olmaya aday. İki oyuncunun da daha önce başka bir insanla etkileşime girip girmediğinden şüphe duyuyorsunuz. İnanın, Oscar Isaac’in, Momoa’nın o devasa şapkasıyla romantizm yaşaması daha inandırıcı olurdu.
Hayatta Kalanlar İçin Tek Teselli: Scorsese ve İstemeden Yazılmış Espriler
Bu işkenceden sağ çıkanlar için tek teselli, filmin istemeden de olsa sunduğu kahkaha potansiyeli. Gal Gadot’un “700 yıldır duldum, ta ki seninle yeniden tanışana kadar” gibi ciddi ciddi yazılmış ama absürt bir şekilde sunulan replikleri, gelecekte “en kötü filmler” gecelerinin vazgeçilmezi olmaya aday.
Filmin tek nefes alma anı ise, Dante‘ye yol gösteren Gandalf benzeri bir kahini canlandıran Martin Scorsese’nin birkaç dakikalık cameo’su. Usta yönetmen, adeta bu “en kötü kim oynayacak” şampiyonasının ortasında bir bilgelik anı gibi belirip kayboluyor.
In the Hand of Dante, sanatsal mükemmelliği aramanın yükü üzerine bir film olmaya çalışırken, ironik bir şekilde bu arayışın ne kadar feci bir şekilde ters gidebileceğinin kanıtı oluyor. Usta bir yönetmenden gelen, affedilmez derecede kötü bir deneyim.
Artıları & Eksileri
Artıları (+):
- Martin Scorsese’nin kısa ama anlamlı cameo’su.
- İstemeden de olsa kahkahalara boğan bazı diyaloglar ve performanslar.
- Gelecekte bir “o kadar kötü ki aslında iyi” klasiği olma potansiyeli.
Eksileri (-):
- Neredeyse geri kalan her şey: Acı verici uzunluk, dağınık ve anlamsız bir senaryo, Oscar Isaac’in kariyerinin en kötü performanslarından biri, Gal Gadot ve Jason Momoa’dan inanılmaz derecede kötü oyunculuklar, türler arasında savrulan tutarsız bir yönetmenlik.
