Jujutsu Kaisen (JJK), yeni nesil “shonen” animelerinin tartışmasız kralı. Yayınlandığı ilk günden beri, karanlık dünyası, karizmatik karakterleri ve nefes kesen aksiyonuyla milyonlarca hayran kazandı. Ancak bu devasa popülerlikle birlikte, o kaçınılmaz tartışma da alevlendi: Jujutsu Kaisen, gerçekten bu kadar övgüyü hak ediyor mu, yoksa biraz “abartılıyor” mu?
Bu sorunun cevabı, aslında ikisi de. Evet, JJK, kendisinden önceki shonen devlerinden, özellikle de Naruto ve Bleach‘ten gözle görülür şekilde “ilham alıyor”. Ancak bu “ilhamları” o kadar usta bir şekilde işliyor, o kadar modern bir tempoyla sunuyor ve türün en büyük klişelerinden o kadar zekice kaçınıyor ki, günün sonunda seleflerinin birçoğundan daha iyi bir iş olarak parlıyor.
Ataların Gölgeleri: Naruto ve Bleach’ten Gelen “İlhamlar”
JJK’ye “abartılıyor” diyenlerin en büyük argümanı, serinin Shonen’in Altın Formülü’nü neredeyse birebir uygulaması. Bu benzerlikleri görmezden gelmek imkansız:
- İçindeki Canavar: Basit ve iyi kalpli ana karakterimiz Yuji’nin, parmağını yiyerek içine efsanevi ve kötücül bir varlığı, Sukuna’yı hapsetmesi, doğrudan Naruto’nun içindeki Dokuz Kuyruklu Tilki Kurama’yı akla getiriyor.
- Üç Kişilik Takım: Yuji’nin, zeki ve mesafeli Megumi ve deli dolu Nobara ile kurduğu üç kişilik takım yapısı, Naruto, Sasuke ve Sakura’dan oluşan efsanevi “Takım 7″nin bir yansıması gibi. Hatta bu takıma akıl hocalığı yapan, yüzünün bir kısmını kapatan, aşırı güçlü ama bir o kadar da geyik beyaz saçlı öğretmen (Gojo ve Kakashi) bile aynı.
- Ani Güç Artışı: Yuji’nin bir gecede Sukuna’nın gücüne kavuşması, Bleach‘in ilk bölümünde Ichigo’nun aniden bir Şinigami’ye (Ruh Kesici) dönüşmesiyle neredeyse aynı.
Bu benzerlikler birer hayran teorisi değil; yaratıcısı Gege Akutami bile, Megumi karakterini yaratırken Bleach‘in Rukia’sından ilham aldığını doğrulamıştı. Ancak JJK’nin dehası, bu tanıdık elementleri bir zayıflık olarak değil, bir temel olarak kullanıp, üzerine kendi modern ve acımasız dünyasını inşa etmesinde yatıyor.
Formülü Mükemmelleştiren Dokunuşlar: JJK Nerede Fark Yaratıyor?
JJK’yi diğer shonen’lerden ayıran ve onu bu kadar bağımlılık yapıcı kılan birkaç temel fark var:
- Acımasız Tempo, Sıfır Geyik Muhabbeti: Belki de en önemli fark bu. JJK, izleyicisinin zamanına saygı duyuyor. En kritik dövüşün ortasında on bölüm süren flashback’ler, anlamsız yan hikayeler veya gereksiz diyaloglar yok. Hikaye, acımasız bir tempoyla, sürekli ileriye doğru akıyor.
- Karakter Harcamaktan Korkmayan Cesaret: Shonen türünde, sevilen ana karakterlerin ölmesi pek sık görülen bir durum değildir. JJK ise, daha ikinci sezonda, hayranların en sevdiği karakterlerden biri olan Nanami’yi, hikaye için gerekli olduğu için gözünü kırpmadan harcadı. Bu, dizideki “hiç kimse güvende değil” hissini perçinliyor ve gerilimi her zaman en üst seviyede tutuyor.
- Kötü Adamların Karizması: Sukuna’dan Toji’ye, JJK’nin kötüleri, en az kahramanları kadar, hatta bazen daha fazla akılda kalıcı. Onlar, Naruto‘nun Madara’sı veya Bleach‘in Aizen’i gibi, ekranda göründükleri her anı çalan, ezici bir güce ve karizmaya sahipler.
Shonen’in En Büyük Günahına Karşı: Güçlü Kadın Karakterler
JJK’nin belki de en büyük devrimi, kadın karakterlerini ele alış biçimidir. Naruto‘nun Sakura’sı veya Dragon Ball‘un Chi-Chi’si gibi, potansiyeli yüksek başlayıp zamanla bir “aşk objesine” veya “arka plan desteğine” indirgenen karakterlerin aksine, JJK’nin kadınları sonuna kadar güçlü ve bağımsız. Maki, bir büyücü olarak doğmamasına rağmen sırf azmiyle en güçlülerden birine dönüşürken, Nobara da Yuji ile birlikte en tehlikeli düşmanlara karşı omuz omuza, eşit bir şekilde savaşıyor. Onların varlığı, sadece erkek kahramanın yolculuğunu desteklemek için değil; kendi hikayeleri, kendi motivasyonları ve kendi güçleri var. Bu, shonen türü için hala nadir ve son derece taze bir yaklaşım.
Sonuç olarak, Jujutsu Kaisen bir kopya mı? Bazı yönleriyle evet. Ama o, bir kopyadan çok, usta bir şefin, klasik bir tarifi alıp, en kaliteli malzemelerle ve mükemmel bir teknikle, o tarifin orijinalinden bile daha lezzetli bir yemek yapmasına benziyor. JJK’nin dehası, icat etmekte değil, mükemmelleştirmekte yatıyor.