“Ölmeyi reddeden adam” geri döndü. 2022 yapımı ilk Sisu filminde, Nazileri tek başına, akıl almaz ve yaratıcı yöntemlerle yok eden Aatami Korpi (Jorma Tommila), sinema seyircisinin kalbinde özel bir yer edinmişti. Şimdi, “Koschei” (Ölümsüz) lakaplı bu sessiz kahraman, Sisu 2: Road to Revenge ile geri dönüyor. Bu kez hedefinde Kızıl Ordu ve geçmişinden gelen, ölümü çoktan hak etmiş bir hayalet var. Peki, Los Angeles’taki BeyondFest’te izleme şansı bulduğumuz bu devam filmi, o kanlı ve görkemli ilk filmin mirasını taşıyabiliyor mu? Cevabımız kocaman bir “evet”.
Altın Gitti, Anılar Kaldı: Hikayenin Yeni Kalbi
İkinci film, II. Dünya Savaşı’nın bitiminden iki yıl sonra, 1946’da başlıyor. Savaş bitmiş ama sonuçları hala acı. Finlandiya’nın büyük bir kısmı Rusya’ya geçmiş ve Kızıl Ordu sınırı demir bir yumrukla yönetmektedir. Kahramanımız Korpi, evine dönmeye çalıştığında, arazisinin artık Sovyet tarafında kaldığını görür. Harabeye dönmüş evinin kalıntıları arasında dolaşırken, geçmişini öğreniriz: Ailesi, sadist bir Sovyet komutanı olan Igor Draganov (Stephen Lang) tarafından vahşice katledilmiştir.
Korpi, o an bir karar verir. Ailesinin evini, tahta tahta söker ve anılarına sahip çıkarak, onu sınırın diğer tarafında, güvenli bir yerde yeniden inşa etmek için yola koyulur. İlk filmdeki altınların aksine, bu devam filminin merkezindeki o “hazine”, bu kez çok daha derin bir duygusal ağırlık taşıyor: kayıp bir ailenin anıları ve yeniden kurulacak bir yuvanın umudu. Ancak Draganov’un hapisten salınıp, “yarattığı canavarı” yok etmek için peşine düşmesiyle, bu hüzünlü yolculuk kanlı bir kedi-fare oyununa dönüşür.
Chaplin Tarzı Bir Terminatör: Jorma Tommila’nın Sessiz Devleşmesi
Jorma Tommila, yine tek bir kelime bile etmeden tüm filmi omuzlarında taşıyor. O, adeta “Charlie Chaplin tarzında bir Finli Terminatör” gibi. Ham fiziksel gücü ve o sert bakışlarının ardına gizlediği derin duygusal yaralarıyla, perdede devleşiyor. Etrafındaki her şey giderek daha çılgın ve absürt bir hal alırken, Korpi’nin o gerçekçi acısı, bizi hikayenin merkezine bağlıyor. Asla göz kırpmayan, rolünden bir an bile çıkmayan bu performans, karakterin o durdurulamaz makine imajının arkasındaki insanlığı bize hissettiriyor.
Keyif Alan Kötüler: Stephen Lang ve Richard Brake
Film, kötü adam departmanında da iki usta ismi kadrosuna katarak güçleniyor. Stephen Lang, Don’t Breathe (Nefesini Tut)‘taki gibi yine korkutucu bir kötü adam portresi çiziyor ve sadist komutan Draganov rolünde adeta keyif çatıyor. Zaman zaman karikatürize olan Rus aksanı bile, filmin o abartılı ve kara mizah dolu tonuna harika bir şekilde uyum sağlıyor. Richard Brake ise, o kendine has tekinsiz duruşuyla, kısa rolünde bile anında bir tehlike hissi yaratmayı başarıyor.
Leone’den Mad Max’e: Helander’in Sinema Dili
Yönetmen Jalmari Helander, ilk filmdeki gibi yine harika bir iş çıkarmış. Filmin o sessiz ve geniş planları, adeta bir Sergio Leone western’ini andırırken, aksiyon sahneleri modern ustalara selam duruyor. Özellikle zırhlı motosikletlilerin Korpi’yi takip ettiği bir sekans, doğrudan Mad Max: Fury Road‘a yapılmış bir saygı duruşu gibi. Hatta Sisu’nun zekice bir “John McClane anı” yaşadığı sahne de var. Helander, filmin tüm o kanlı kaosu içinde bile, seyircinin o bir avuç odun parçasını umursamasını sağlayarak, duygusal hikaye anlatımındaki yeteneğini de kanıtlıyor.
Değerlendirme
Sisu 2: Road to Revenge, ilk filmi harika yapan her şeyi alıp, üzerine daha derin bir duygusal katman ve daha da çılgın aksiyon sahneleri ekleyen, son derece başarılı bir devam filmi. Vahşi, absürt ve şaşırtıcı bir şekilde dokunaklı. “Ölümsüz Koschei” efsanesinin dökecek daha çok kanı var ve bu, kesinlikle büyük ve gürültülü bir sinema salonunda, alkışlamaya ve bağırmaya hazır bir kalabalıkla izlenmesi gereken bir vahşet şöleni.
