BoJack Horseman bittiğinde arkasında sadece hüzünlü bir at değil, aynı zamanda animasyonun sadece çocuklar için olmadığını, en derin insani acıları ve varoluşsal krizleri kahkahalarla harmanlayarak anlatabileceğini kanıtlayan dev bir miras bıraktı. O mirasın mimarı Raphael Bob-Waksberg, şimdi Netflix‘te yayınlanan yeni dizisi Long Story Short ile geri döndü. Ve en baştan söyleyelim: O endişeyle sorduğumuz “Acaba BoJack’in gölgesinde kalır mı?” sorusunun cevabı kocaman bir “hayır”. Karşımızda, yine insan ruhunun en ücra köşelerinde gezinen, zeki, komik ve yer yer kalbinizi sıkıştıracak kadar dokunaklı yeni bir başyapıt var.
Zaman Makinesinde Bir Aile: Long Story Short’un Konusu
Long Story Short, adeta kurgusal bir anı kitabı gibi. Dizi, 21. yüzyılın başlarında geçen olaylarla, Schwooper adında orta sınıf bir Yahudi ailenin yıllara yayılan hikayesini, doğrusal olmayan bir zaman akışıyla anlatıyor. Merkezde, ailenin babası Elliot (Paul Reiser), annesi Naomi (Lisa Edelstein) ve onların üç çocuğu var: Avi (Ben Feldman), Shira (Abbi Jacobson) ve Yoshi (Max Greenfield). Dizi, bir bölümde karakterlerin çocukluğuna giderken, bir sonraki sahnede onları yetişkinliklerindeki bir kalp kırıklığının ortasında bırakabiliyor. Bu dağınık gibi görünen anlatım, aslında bir ailenin anılarının ne kadar kaotik, ne kadar iç içe geçmiş ve ne kadar gerçek olduğunu muazzam bir şekilde yansıtıyor.
Kahkahanın Kıyısındaki Gözyaşı
Dizinin DNA’sında BoJack Horseman’dan gelen o keskin zekayı ve katmanlı diyalogları anında hissediyorsunuz. Bir sahnede reCAPTCHA üzerine yapılan bir şakaya kahkahalarla gülerken, bir sonraki sahnede bir karakterin en derin yasıyla yüzleşiyorsunuz. Bob-Waksberg’in en büyük ustalığı da burada yatıyor: trajediyi ve komediyi birbirinden ayırmadan, hayatın kendisi gibi iç içe sunması.
Seslendirme kadrosu baştan sona yıldızlarla dolu olsa da, ailenin annesi Naomi’ye hayat veren Lisa Edelstein, dizinin parlayan yıldızı. O eleştirel ama bir o kadar da sadık “Yahudi annesi” arketipini, klişelere düşmeden, inanılmaz bir derinlikle canlandırıyor. Zaman atlamalarından birinde, ailenin bu dominant figürünün sessizce aramızdan ayrıldığını öğrendiğimiz an, dizi bunu o kadar ustaca ve alttan alta veriyor ki, beklemediğiniz bir anda gelen bu sarsıntıyla neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz.
Bir Bölümlük Başyapıtlar: “Kendra’s Job”
Dizinin bazı bölümleri ise tek başına birer şaheser niteliğinde. Özellikle yedinci bölüm olan “Kendra’s Job”, 25 dakikaya sıkıştırılmış bir başyapıt. Shira’nın sevgilisi Kendra’nın trajikomik geçmişini, bir çocuk eğlence mekanında dibe vuruşunu ve en çaresiz anında ilk kez bir sinagoga sığınmasını anlatan bu bölüm, 2025 yılında televizyonda izlediğimiz en dokunaklı anlardan birini sunuyor. Mütevazı bir animasyonun, bu kadar saf ve güçlü bir duyguyu yaratabilmesi, bu sanat formunun sınırsız olanaklarının en net kanıtı.
Long Story Short, her bölümü aynı güçte olmasa da ve kendi ritmini bulması birkaç bölüm sürse de, ulaştığı zirvelerde o kadar baş döndürücü ki, bu küçük pürüzler hiç önemli olmuyor. BoJack Horseman’ın bıraktığı boşluğu doldurmakla kalmıyor, kendi özgün, sıcacık ve unutulmaz dünyasını yaratıyor.
Artıları & Eksileri
Artıları (+):
- BoJack Horseman’ın yaratıcısının zeki ve katmanlı kalemi.
- Kahkaha ve hüznü birleştiren, hayatın içinden gelen usta işi bir senaryo.
- Olağanüstü seslendirme performansları (özellikle Lisa Edelstein).
- Zamanla oynamasına rağmen asla kafa karıştırmayan, aksine hikayeyi zenginleştiren akıcı anlatım.
- Kendi içinde birer kısa film gibi olan, tek bölümlük başyapıtlar barındırması.
Eksileri (-):
- Antolojik ve karakter odaklı yapısı nedeniyle bazı bölümlerin diğerlerinden daha zayıf hissedilmesi.
- Dizinin kendi kimliğini ve ritmini tam olarak oturtmasının birkaç bölüm sürmesi.
