Dexter dizisi, sadece kan sıçrama analisti görünümlü bir seri katilin hikayesi değildir. O, aynı zamanda Dexter Morgan’ın avladığı, her biri kendi karanlık dünyasına sahip o unutulmaz canavarların da hikayesidir. Bir anti-kahraman, ancak karşısındaki kötüler kadar etkili olabilir. Ve Dexter, bu konuda şüphesiz çok şanslıydı. Her bir düşmanı, onun “Karanlık Yolcusu”na farklı bir ayna tuttu, onu sorgulattı, ona meydan okudu ve bazen de onu alt etti.
İşte karşınızda, Dexter evreninin en unutulmaz, en tekinsiz ve en iyi kötüleri, en az etkileyiciden en efsanevi olana doğru sıralanmış tam listesi.
12. Miguel Prado (3. Sezon)
Dexter’ın “arkadaş” olmaya en çok yaklaştığı isimdi belki de. Hırslı bir bölge savcısı olan Prado, Dexter’ın sırrını öğrendiğinde ona hayranlık duydu ve bu karanlık adaletin bir parçası olmak istedi. Ancak Miguel, Dexter’ın aksine, bir “Kod”a sahip değildi; onun tek rehberi kibri ve çıkarlarıydı. Dexter’ın, Karanlık Yolcusu’nun asla paylaşılamayacağını ve kendisine benzeyen birinin bile ne kadar tehlikeli olabileceğini anladığı ilk acı ders oldu.

11. Oliver Saxon / The Brain Surgeon (8. Sezon)
Dizinin o çok eleştirilen final sezonunun belki de tek parlak noktası. Beyin Cerrahı, kurbanlarının beyninden bir parça almasıyla tanınıyordu. Onu bu listeye sokan asıl şey ise, diğerlerinin başaramadığını başarmasıdır: Dexter’ın kız kardeşi Debra’yı öldürmesi. Dexter’ın “mükemmel bir psikopat” olarak tanımladığı Saxon, hiçbir duygu kırıntısı göstermeyen, soğuk ve hesapçı yapısıyla, Dexter’ın aslında ne kadar “insani” kaldığının bir kanıtı gibiydi.

10. Jordan Chase (5. Sezon)
Karizmatik bir motivasyon konuşmacısı, ancak perde arkasında bir grup erkeği kadınlara işkence etmeye ve onları öldürmeye azmettiren bir canavar. Jordan Chase, kötülüğün “kurumsal” ve “yönetici” halini temsil ediyordu. Kendisi elini kirletmez, sadece emirler verirdi. Bu, Dexter’ın o “birebir” ve “elle tutulur” adalet anlayışının tam zıttıydı ve bu yüzden Dexter için alt edilmesi gereken, soyut bir kötülüktü.

9. George King / The Skinner (3. Sezon)
Kurbanlarının derisini yüzen bu acımasız katil, aslında geçmişinden gelen bir işkence uzmanıydı. Nikaragua ordusunda öğrendiği “becerilerini”, Miami sokaklarına taşıyan King, vahşeti bir amaç için değil, vahşetin kendisinden zevk aldığı için yapıyordu. O, Dexter’ın “sadece hak edenleri öldürme” kuralının ne kadar önemli olduğunu hatırlatan, saf ve amaçsız bir kötülük timsaliydi.

8. Santos Jimenez (2. Sezon)
Dexter’ı Dexter yapan adam. Annesi Laura Moser’in, bir kargo konteynerinde, gözlerinin önünde elektrikli testereyle parçalanarak öldürülmesini sağlayan katil. Jimenez, sadece bu korkunç eylemiyle değil, aynı zamanda bu suçtan, polise muhbirlik yaparak yırtmasıyla da Dexter’ın adalet sistemine olan nefretini körükleyen “orijinal günah”tır. Dexter’ın onu kendi elleriyle parçalara ayırması, sadece bir intikam değil, aynı zamanda kendi doğum anının kanlı bir yeniden canlandırmasıydı.

7. Ray Speltzer / The Minotaur Slayer (7. Sezon)
Sadece iki bölümde görünse de, yarattığı etki büyüktür. Yunan mitolojisindeki Minotor efsanesini yeniden canlandıran, kurbanlarını bir labirente salıp onları avlayan bu devasa katil, saf fiziksel gücü ve vahşeti temsil ediyordu. Onun varlığı, o sezon Debra’nın Dexter’ın sırrını öğrenmesiyle sarsılan kardeş ilişkisinde önemli bir rol oynadı. Debra’yı kurtarmak için Speltzer’ı ritüelinin dışında, aceleyle öldürmek zorunda kalması, Dexter’ın Kod’unun sevdikleri için ne kadar esneyebileceğini gösterdi.

6. Travis Marshall / The Doomsday Killer (6. Sezon)
İncil’deki kıyamet sahnelerini, kurbanlarıyla yeniden canlandıran bu dini fanatik, Dexter’ın karşılaştığı en karmaşık zihinlerden biriydi. Kendisini Tanrı’nın bir elçisi olarak görüyordu. Ancak hikayenin asıl dehası, Travis’in tüm bu süreç boyunca aslında hayali bir partnerle konuştuğunun ortaya çıkmasıydı. Bu, onun ne kadar trajik ve yalnız bir figür olduğunu gösterirken, inancın nasıl tehlikeli bir silaha dönüşebileceğini de kanıtlıyordu.

5. Isaak Sirko (7. Sezon)
Ukraynalı bir mafya lideri olan Isaak, sadece soğukkanlı bir katil değil, aynı zamanda Dexter’ın en saygı duyduğu düşmanlarından biriydi. Sevgilisinin intikamını almak için Dexter’ın peşine düşen Sirko, bu süreçte Dexter ile garip bir anlayış ve karşılıklı saygı ilişkisi geliştirdi. O, aşk için öldüren bir canavardı ve bu yönüyle, Dexter’ın içinde bir yerlere dokunmayı başaran nadir düşmanlardan oldu. Ray Stevenson’ın karizmatik performansı, onu unutulmaz kıldı.

4. James Doakes (1. ve 2. Sezon)
Bir seri katil değil, ama belki de Dexter’ın en büyük düşmanı. Çünkü o, Dexter’ın maskesinin ardındaki gerçeği gören ilk ve tek kişiydi. Doakes’un o meşhur “Senden tüylerim diken diken oluyor, Morgan” sözü, Dexter’ın tüm o “sevimli laboratuvar faresi” imajını yerle bir eden tek şeydi. Doakes, Dexter’ın sürekli kaçtığı ahlaki pusulayı, kanun ve nizamı temsil ediyordu. Bu yüzden, seyircinin gözünde o bir “kötü adam”dı, çünkü kahramanımızın yakalanmasını istiyordu.

3. Kurt Caldwell / The Runaway Killer (Dexter: New Blood)
New Blood serisinin ana kötüsü olan Kurt, yaşadığı küçük kasabanın sevilen bir vatandaşı gibi görünse de, yıllardır evden kaçan genç kadınları avlayan bir katildi. Onun dehası, kimsenin arayıp sormayacağı, toplumun “görünmez” kabul ettiği kurbanları seçmesinde yatıyordu. Bu yönüyle o, Dexter’ın tam zıttıydı; Dexter “adaletten kaçanları” avlarken, Kurt “toplumdan kaçanları” avlıyordu. Clancy Brown’ın o buz gibi performansı, karakteri unutulmaz kıldı.

2. Brian Moser / The Ice Truck Killer (1. Sezon)
Dexter’ın biyolojik abisi ve Karanlık Yolcusu’nun diğer yarısı. O, Dexter’ın Harry’nin Kod’uyla tanışmamış haliydi; saf, kontrolsüz ve sanatsal bir kaos. Kurbanlarını kanlarını akıtarak parçalara ayırması ve bunu bir sanat eseri gibi sunması, Dexter’a hem korkunç hem de çekici geliyordu. Brian, Dexter’a “normal” olma, anlaşılma ve ailesini bulma şansı sunan tek kişiydi. Dexter’ın onu öldürmeyi seçmesi, aslında kendi karanlık doğasının bir parçasını sonsuza dek reddetmesi anlamına geliyordu.

1. Arthur Mitchell / The Trinity Killer (4. Sezon)
Ve zirve… John Lithgow’un o devasa performansıyla hayat bulan, gelmiş geçmiş en iyi Dexter kötüsü. Trinity, Dexter’ın hem hayranlık duyduğu hem de dehşete kapıldığı her şeydi. 30 yıldır cinayet işleyen ama aynı zamanda mükemmel bir aile babası, bir kilise üyesi ve toplumun saygın bir bireyi olarak kusursuz bir kamuflajla yaşayan bir ustaydı. Dexter, ondan bir şeyler öğrenmek, onun gibi “her şeye sahip olmanın” sırrını çözmek istedi. Ancak Arthur Mitchell, ona en acı dersi verdi: Bu karanlık hayatla, aydınlık bir aile hayatı bir arada var olamazdı. Rita’yı o kanla dolu küvette bırakarak, Dexter’ın elindeki o son masumiyeti de söküp aldı. Trinity, Dexter’ı sadece alt etmekle kalmadı, onu sonsuza dek değiştirdi ve kırdı.

