Bir filmin afişinde yapımcı olarak Lukas Dhont (Close, Girl) ve Dardenne Kardeşler’in (Rosetta, The Son) isimlerini gördüğünüzde, ne izleyeceğinizi az çok bilirsiniz: sizi koltuğunuzda rahat bırakmayacak, karakterlerinin ruhuna bir neşter gibi inecek, ham, gerçekçi ve sonuna kadar insancıl bir sinema deneyimi… İşte Toronto Film Festivali’nde (TIFF) prömiyerini yapan ve yönetmen Cato Kusters’ın ilk uzun metraj denemesi olan Belçika draması Julian, bu büyük ustaların mirasını gururla taşıyan, kalbinizi kıracak kadar hüzünlü ama bir o kadar da cesur ve umut dolu bir film.
Aşkı Politik Bir Projeye Dönüştürmek
Film, bizi Fleur (Nina Meurisse) ve Julian (Laurence Roothooft) adında lezbiyen bir çiftin dünyasına davet ediyor. Fleur, konuşkan, dışa dönük ve hırslı; Julian ise onun aksine sessiz, gözlemci ve içine kapanık. Birbirini mükemmel bir şekilde tamamlayan bu iki kadının aşkı, Fleur’un o cüretkar fikriyle politik bir projeye dönüşür: Eşcinsel evliliğin yasal olduğu 22 ülkenin tamamında evleneceklerdir. Bu, hem aşklarını kutlama hem de dünyanın adaletsizliğine karşı bir meydan okuma biçimidir.
Zamanın Kırılganlığı: Melodramdan Kaçan Anlatı
Ancak yönetmen Kusters, bize basit bir romantik yol hikayesi anlatmıyor. Film, zaman içinde ileri ve geri sıçrayarak, bu mutlu başlangıç anlarıyla, Julian’ın amansız bir hastalıkla mücadelesini ve en sonunda, Fleur’un tek başına kaldığı, yas dolu günlerini aynı anda gösteriyor. Julian’ın öleceğini filmin başlarında öğrenmemiz, Kusters’ın dâhiyane bir hamlesi. Bu sayede film, “sonunda ne olacak?” merakına dayalı ucuz bir melodram olmaktan çıkıp, o anların kendisine, o küçük dokunuşlara, o özlem dolu bakışlara odaklanan, hafıza ve kayıp üzerine bir meditasyona dönüşüyor.
Haksız Bir Dünyada “Yaşamaya Çalışmak”
Julian, evrensel bir aşk ve kayıp hikayesi anlatırken, kuir (queer) bir çift olmanın getirdiği o ek yükü ve acıyı da asla unutmuyor. Julian’ın kendi ailesiyle neden görüşmediğini tam olarak öğrenemesek de, ailesinin evinin önüne geldiklerinde arabadan inememesi, her şeyi anlatıyor. Film, önyargılı aile üyeleri, umursamaz hükümetler ve sayısız sosyal engele rağmen sadece birlikte sevgi dolu bir hayat yaşamak için mücadele eden insanların o sessiz cesaretini onurlandırıyor.
Film Kafası Yorumu
Filmi izlerken, yapımcılarının ruhunun her kareye sindiğini hissetmemek imkansız. Julian, adeta Dardenne Kardeşler’in omuz kamerasının soğuk gerçekçiliğiyle, Lukas Dhont’un karakterlerinin ruhuna yaptığı o yakın plan duygusal yolculukların bir birleşimi gibi. Yönetmen Cato Kusters, bu ustalardan aldığı ilhamı, kendi özgün ve hassas bakış açısıyla birleştirerek, Belçika sinemasının o güçlü geleneğine yeni ve taze bir ses ekliyor. Bu, sadece bir aşk hikayesi değil; aynı zamanda, en karanlık anlarda bile birbirine tutunan bir topluluğun ve yasın ortasında bile hayata devam etme cesaretini bulan bir kadının öyküsü.
Artıları & Eksileri
Artıları (+):
- Nina Meurisse ve Laurence Roothooft’tan kusursuz, doğal ve yürek burkan performanslar.
- Melodramdan ustaca kaçınan, zeki ve duygusal bir senaryo.
- Cato Kusters’tan çok güçlü, olgun ve unutulmaz bir ilk film yönetmenliği.
- Aşkı ve yası, hem evrensel hem de kuir bir perspektiften, sömürüye kaçmadan anlatması.
- Yapımcıları olan Dardenne Kardeşler ve Lukas Dhont’un o insancıl sinemasal ruhunu taşıması.
Eksileri (-):
- Filmin baştan sona hakim olan ağır melankolik ve hüzünlü tonu, bazı izleyiciler için yorucu olabilir.
