Doğaüstü gerilimlerin ve bol aksiyonlu serilerin domine ettiği bu sonbahar anime sezonunda, Netflix’in en büyük sürprizlerinden biri, lanetler veya dövüşler yerine nezaket ve yavaş yavaş filizlenen bir aşk sunan bir dizi oldu. Saka Mikami’nin beğenilen mangasından uyarlanan The Fragrant Flower Blooms with Dignity, sıcacık görselliği, içten performansları ve o zamana meydan okuyan “yasak aşk” temasıyla, şimdiden platformun en çok konuşulan işlerinden biri haline geldi.
Yasak Aşkın İki Yakası: Farklı Okullardaki Düşmanlık
Hikayenin merkezinde, birbirine komşu ama aralarında adeta bir uçurum olan iki lise var. Bir yanda, “serseri” olarak ün salmış, disiplinsiz erkeklerin gittiği Chidori Devlet Lisesi. Diğer yanda ise, zengin ailelerin kızlarının okuduğu, prestijli ve katı kuralları olan Kikyo Özel Akademisi. Bu iki okul arasındaki gerilim o kadar yoğundur ki, öğrenciler arasında etkileşim neredeyse imkansızdır.
İşte bu “düşman” kamplardan gelen iki gencin, Chidori öğrencisi olan ve korkutucu görünüşüyle tanınan Rintaro Tsumugi ile Kikyo öğrencisi olan tatlı ama kararlı Kaoruko Waguri’nin tesadüfen tanışması da bu yüzden bu kadar büyüleyici. Üstelik bu tanışma, okulun gerilimli koridorlarında değil, Rintaro’nun ailesinin pastanesinde gerçekleşir. Kaoruko, pastanenin sadık bir müşterisi olur ve Rintaro’nun o sert görünüşünün ardındaki nazik ve samimi insanı gören ilk kişilerden biri olur.
Sadece Bir Aşk Hikayesi Değil: Neden Bu Kadar Sevildi?
Bu “yasak aşk” kurulumu size Romeo ve Juliet‘i hatırlattıysa, yalnız değilsiniz. Ancak bu hikaye, hançerler ve trajik kaderler yerine, nezaket, mizah ve birine açılmak için gereken o küçük cesaret anlarına odaklanıyor. Diziyi bu kadar özel kılan şeylerden biri de arkasındaki stüdyo: CloverWorks. Horimiya ve My Dress-Up Darling gibi son yılların en sevilen ve en karakter odaklı romantik animelerine imza atan bu stüdyo, yine o kendine has, kaliteli ve duygusal derinliği olan işçiliğini konuşturmuş.
Dizinin yönetmeni Miyuki Kuroki (Akebi’s Sailor Uniform, Spy x Family), karakterlerin arasındaki o hassas duygusal anları, acele etmeyen bir tempoyla ve gerçekçi görsellerle hayata geçiriyor. Hatta stüdyonun, Rintaro’nun aile pastanesinin otantik görünmesi için gerçek pastanelere danıştığı biliniyor. Bu, hikayenin o “yaşanmışlık” hissine büyük katkı sağlıyor.
Romeo ve Juliet’e Bir Umut Işığı
“Yasak aşk” hikayeleri genellikle trajediyle biter. Ancak bu anime, bu klişeyi alıp umuda dönüştürüyor. Evet, okullar rakip ve sınıf arkadaşları bu ilişkiye kaşlarını çatıyor olabilir. Ama dizi, iletişimin ve cesaretin en köklü ayrımları bile ortadan kaldırabileceğini savunuyor. Manganın yaratıcısı Saka Mikami’nin “tüm karakterlerin nazik olduğu bir hikaye yazmak istedim” sözü, dizinin ruhunu özetliyor. Anlaşmazlıklar, sonsuz bir melodram yerine, konuşarak çözülüyor.
Bu yönüyle dizi, hem bir saygı duruşu hem de bir altüst ediş. Tıpkı Romeo ve Juliet gibi, Rintaro ve Kaoruko da kendilerinden daha büyük sistemlere (sosyoekonomik sınıflar, itibar, okul rekabeti) karşı mücadele ediyor. Ama Shakespeare’in o talihsiz gençlerinin aksine, onların hikayesi umutsuzluğa değil, büyümeye ve olasılıklara doğru ilerliyor.
