Stephen King, modern korkunun kralı olarak bilinir. Ancak 65’ten fazla romanı ve sayısız öyküsüyle, o aslında sadece bir korku yazarı değil, aynı zamanda insan ruhunun en karanlık ve en aydınlık köşelerini anlatan bir usta hikayecidir. Peki, böylesine büyük bir hikayeciyi hangi hikayeler besler? King, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından, tüm zamanların en sevdiği filmlerini açıkladı.
Usta yazar, kibarlık göstererek listeye kendi eserlerinden uyarlanan filmleri dahil etmemiş, ancak Misery (Sadist), The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli), The Green Mile (Yeşil Yol) ve Stand By Me (Benimle Kal)‘ın kendi favori uyarlamaları olduğunu da not düşmüş. İşte, King’in kendi eserleri dışındaki o kişisel başyapıtlar listesi.
10. The Getaway (Kaçış) – 1972
Quentin Tarantino gibi yönetmenlerden çok önce, “şiirsel şiddetin ustası” olarak anılan Sam Peckinpah vardı. Steve McQueen’in başrolünde olduğu bu film, yozlaşmış bir iş adamı için bir banka soymaya zorlanan bir mahkumun, soygun ters gidince karısıyla birlikte Meksika’ya kaçışını anlatır. Baştan sona adrenalin dolu, sert ve unutulmaz bir gerilim.

9. Mean Streets (Arka Sokaklar) – 1973
Martin Scorsese’nin gangster filmleri denince akla genellikle Goodfellas veya Casino gelir. Ancak King, tercihini Scorsese ile Robert De Niro’yu ilk kez bir araya getiren bu daha ham ve daha kişisel filmden yana kullanıyor. New York’un “Küçük İtalya”sında geçen film, günahın ve kurtuluş arzusunun iç içe geçtiği, karakter odaklı bir suç dramasıdır.

8. Close Encounters of the Third Kind (Üçüncü Türden Yakınlaşmalar) – 1977
Steven Spielberg’in bu underrated bilim kurgu klasiği, bir UFO karşılaşmasının hem küresel bir olaya hem de sıradan bir ailenin çöküşüne nasıl yol açtığını anlatır. Film, bir yandan o dönemin UFO paranoyasını yansıtırken, bir yandan da Spielberg’in o çocuksu merak ve huşu duygusunu mükemmel bir şekilde perdeye taşır.

7. Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) – 1993
“Zaman döngüsü” klişesini popülerleştiren ve belki de en iyi şekilde kullanan film. Bill Murray’in canlandırdığı huysuz hava durumu spikeri Phil’in, aynı günü tekrar tekrar yaşamasını anlatan bu film, aslında basit bir komediden çok daha fazlasıdır. İçinde hem sıcacık bir kış masalı, hem tutkulu bir romantik komedi, hem de karanlık bir varoluşsal dram barındırır.

6. Casablanca (Kazablanka) – 1942
Klasiklerin klasiği. II. Dünya Savaşı sırasında Fas’ta geçen bu film, aşk, fedakarlık ve onur üzerine söylenmiş en güzel sinemasal şiirlerden biridir. Rick ve Ilsa’nın o imkansız aşkı, savaşın kasvetli arka planında parıldarken, “Her zaman Paris’imiz olacak” gibi ölümsüz replikleriyle sinema tarihine kazınmıştır.

5. Double Indemnity (Çifte Tazminat) – 1944
Kara film (film noir) türünün temel taşlarından ve sinema tarihindeki en ikonik “femme fatale” (felaket kadını) karakterlerinden birini barındıran bir Billy Wilder başyapıtı. Bir sigorta temsilcisinin, yasak bir aşka kapılarak kendini tehlikeli bir sigorta dolandırıcılığı ve cinayet planının içinde bulmasını anlatır. Ahlaksız, tutkulu ve sonuna kadar gerilim dolu.

4. The Godfather Part II (Baba II) – 1974
“İlk film mi, ikinci film mi daha iyi?” tartışmasını Stephen King kendi adına bitirmiş görünüyor. Francis Ford Coppola’nın bu başyapıtı, Michael Corleone’nin ailesinin mirasını genişletme çabasını anlatırken, bir yandan da babası Vito Corleone’nin geçmişteki yükselişine geri dönüşler yapar. King’in, iki farklı zaman çizgisini ve iki farklı iktidar hikayesini karşılaştıran bu daha karmaşık ve daha karanlık yapıyı tercih etmesi, bir hikayeci olarak onun zevkleri hakkında çok şey söylüyor.

3. The Treasure of the Sierra Madre (Sierra Madre’nin Hazineleri) – 1948
İki işsiz Amerikalının, Meksika’nın Sierra Madre dağlarında altın arama macerasını anlatan bu John Huston klasiği, açgözlülüğün ve güvensizliğin insan ruhunu nasıl yavaş yavaş zehirlediğine dair zamansız bir masaldır. Karakterler aradıkları hazineyi bulurlar, ama bu süreçte çok daha değerli bir şeyi, yani insanlıklarını kaybederler.

2. Sorcerer (Dehşet Yolcuları) – 1977
Korkunun Kralı King’in, The Exorcist (Şeytan) filminin yönetmeni William Friedkin’in bu gerilim filmini seçmesi çok anlamlı. Bu, filmin gerilim seviyesi hakkında her şeyi anlatıyor. Film, Güney Amerika’da bir ormanın ortasında sıkışıp kalmış dört kaçağın, son derece dengesiz dinamit yüklü iki kamyonu, tehlikeli arazide taşıma görevini kabul etmesini konu alır. Özellikle o döküntü köprüden geçiş sahnesi, sinema tarihinin en sinir bozucu ve en gerilimli anlarından biridir.

1. Jaws (1975)
Listenin zirvesinde, King’in en sevdiği korku filmi olarak seçtiği Jaws‘ın olması şaşırtıcı değil. Spielberg’in bu filmi, sadece bir canavar filmi değil; aynı zamanda bir macera, bir komedi ve bir karakter dramasıdır. Tıpkı King’in en iyi eserleri gibi, Jaws da farklı türleri tek bir potada eriten, hem ticari hem de sanatsal olarak kusursuz bir hikaye anlatımı örneğidir.

