2025 yazı, gişe canavarları için tuhaf bir kayıtsızlık ve yorgunluk hissiyle geçti. Elbette her yaz sezonu, tek amacı para kazanmak olan ruhsuz devam filmleriyle doludur. Ancak bu yılki Jurassic World Rebirth, How to Train Your Dragon’ın live-action uyarlaması ve Ballerina gibi projeler, iyi bir blockbuster’ı tanımlayan o dinamik şovmenlikten ve yaratıcı enerjiden yoksundu. Hepsi, bildik formülleri mekanik bir şekilde tekrar ederek esnemekten başka bir işe yaramayan sonuçlar verdi. Normalde en güvenilir serilerden olan Mission: Impossible bile, The Final Reckoning ile kendini aşırı karmaşık bir mitolojiye ve anlamsız bir kasvetliğe boğmuştu.
İşte bu, geçmişin küllerinden beslenen yorgun filmlerin ortasında, bir umut ışığı gibi parlayan bir film vardı: Superman. 1978’den beri devam eden bir markanın parçası olmasına rağmen, James Gunn’ın yönettiği bu film, taptaze, eğlenceli ve kendine has bir ruhla doluydu. Peki, sayısızıncı Superman yeniden çevrimi, nasıl oldu da bu yazın en iyi blockbuster’ı olmayı başardı? Cevap basit: Rakiplerinin yaptığı her hatanın tam tersini yaparak.
Sadede Gelmek Diye Buna Denir
Bu yazın en büyük günahlarından biri, filmlerin bir türlü asıl konuya girememesiydi. Örneğin Jurassic World Rebirth, prolog sonrası dinozor kaosuna geçmek için sonsuz bir süre bekliyor, bunun yerine bize teknelerdeki sıkıcı insanların dramalarını izletiyordu. Ballerina da seyircinin para verip izlemek istediği o dövüş sahnelerine bir türlü başlayamıyordu.
James Gunn’ın Superman’i ise tam tersini yapıyor: Film, daha ilk saniyesinde Superman’i (David Corenswet) bir dövüşün ortasında, bitkin bir halde göstererek başlıyor. Bu Kriptonlu için bir başlangıç hikayesi yok, baş düşmanı Lex Luthor (Nicholas Hoult) için de öyle. Gunn, izleyicinin zekasına güveniyor ve bizi sıkıcı geçmiş hikayeleriyle yormak yerine, bir Superman filminden isteyeceğimiz eğlenceli şeylere odaklanıyor: Krypto, Yalnızlık Kalesi ve kahramanımızın dev bir robotla dövüşmesi gibi…
Sadece Konuşurken Bile “Şov Yapan” Bir Film
Rakiplerinin aksiyon dışı sahneleri “zorunlu dolgu malzemesi” gibi gördüğü bir ortamda, Superman en sakin anlarında bile bir şovmenlik yeteneği sergiliyor. Bunun en parlak örneği, Superman ve Lois Lane’in (Rachel Brosnahan) bir apartman dairesinde konuştuğu sahne. Bu sıradan olabilecek diyalog sahnesinin arka planında, camdan, Justice Gang üyelerinin mistik bir yaratıkla savaştığını görürüz. O savaştan çıkan renkli ışıklar, yakın plandaki kahramanlarımızın yüzünde dans ederek sahneye inanılmaz bir görsellik ve canlılık katar.
Bir başka unutulmaz an ise, Jarhanpur ülkesinin işgal edildiği sahnedir. Küçük bir çocuğun, tüm umutsuzluğun ortasında üzerinde Superman amblemi olan bir bayrağı dalgalandırması, John Williams’ın orijinal temasını da barındıran müzikle birleşince, tüyleri diken diken eden, sinemasal bir an ortaya çıkarır. Superman, bir bayrak diken insanda veya bir apartmanda konuşan iki kişide bile görkem bulma potansiyeli görürken, diğer filmler bu anları sadece geçiştiriyordu.
Kötü Adam Dediğin Eğlenceli Olur!
Bu yazın bir diğer sorunu da sıkıcı ve unutulabilir “kötü adamlar”dı. Ballerina’daki Gabriel Byrne tehditkar olmaktan uzaktı, Jurassic World Rebirth’teki Rupert Friend ise önceki filmlerin kötü adamlarının bir kopyasıydı. Oysa Nicholas Hoult’un Lex Luthor’u, izlemesi inanılmaz keyifli, maksimalist bir kötülükle doluydu. Tıpkı Kaptan Barbossa veya Grand Moff Tarkin gibi, yüzde 110 kötüydü ve bundan zerre utanç duymuyordu. “Kıskançlık her uyanık anımı tüketiyor!” diye bağırması veya kaçırdığı Krypto hakkında Superman’le dalga geçmesi, yazın en eğlenceli kötü adam performansını ortaya koydu.
Kendine Güven ve En Önemlisi: Bir Kalp
Her şeyden öte, Superman yaratıcı bir özgüvenle doluydu. Rakiplerinin birçoğu, ertelenmelerle ve yaratıcı belirsizliklerle dolu sorunlu yapım süreçlerinden çıkıp gelmişti. James Gunn’ın filmi ise ne istediğini bilen, en aptalca görünen yönlerini (Anthony Carrigan’ın Metamorpho’su gibi) bile kucaklayan bir yapımdı. Sonuç olarak ortaya sadece eski usul bir eğlence değil, aynı zamanda elle tutulur bir kalp de çıktı. Filmin jenerik sonrası sahnesinin, bir sonraki DC filmini tanıtmak yerine, Ay’da oturan Superman’in köpeği Krypto‘ya sarıldığı o samimi an olması, filmin önceliklerini özetliyordu.
2025 yazı, gürültüsü ve özel efektleri bol ama şovmenliği ve insanlığı eksik filmlerle doluydu. Superman’in bu alanlarda parlaması, onu sadece iyi bir film değil, aynı zamanda ruhu olan bir blockbuster yaptı.
