Evet, biliyoruz. Notorious seri katil Ed Gein, Psycho (Sapık), Texas Chainsaw Massacre (Teksas Katliamı) ve The Silence of the Lambs (Kuzuların Sessizliği) gibi başyapıtlara ilham verdi. Evet, Ed Gein insanları öldürdü, derilerini yüzdü ve o derilerden mobilyalar yaptı. Evet, kendisine şizofreni teşhisi kondu ve son günlerini bir psikiyatri kurumunda geçirdi. Ryan Murphy’nin yeni dizisi Monster: The Ed Gein Story‘de gerçekler burada sona eriyor ve mide bulandırıcı bir fantezi başlıyor.
Dahmer ve Menendez Kardeşler dizilerinden sonra aldığı onca eleştiriden sonra, insanın Ryan Murphy’nin artık dersini aldığını düşünesi geliyor. Ama hayır. Murphy, bir kez daha gerçeklerle kurguyu birbirine karıştırıp, adına “biyografik dizi” dediği, ahlaki açıdan iflas etmiş bir “seri katil ağıtı” ile karşımızda. Dizi, insanları birer nesne olarak gören acımasız bir katili alıp; annesinin ve akıl hastalığının kurbanı olan, ne yaptığını bilmeyen, uysal, şapşal bir kasaba çocuğuna dönüştürüyor.
Canavardan Mağdur Yaratmak: Murphy’nin Ed Gein Portresi
Ryan Murphy’nin Ed Gein’i (Charlie Hunnam’ın bugüne kadarki en tuhaf ses tonuyla canlandırdığı), bir seri katil olacağını düşüneceğiniz son kişi. Baskıcı ve aşırı dindar annesi Augusta (Laurie Metcalf) tarafından yetiştirilmiş, kasabalıların “biraz tuhaf ama karıncayı bile incitmez” dediği o klişe karakter. Dizi, ilk yarısında Gein’in acımasızca insanları katletmesini, mezarları soyup cesetlere saygısızlık etmesini, deriden elbiseler yapmasını ve hatta nekrofili işlemesini gösteriyor. Bu sahneler korkutucu olsa da, dizinin seyirciyi sürekli Ed ile empati kurmaya zorlayan ısrarcı çabası, bu dehşeti anında köreltiyor.
İşin en saçma kısmı ise, dizinin Ed’in suçlarını Psycho ve Texas Chainsaw Massacre‘dan sahnelerle paralel olarak göstermesi. Yönetmenler Alfred Hitchcock ve Tobe Hooper’ın, Gein’in hikayesinden nasıl “büyülendiğini” izliyoruz. Dizinin iması çok açık: “Acaba Hitchcock ve Hooper da Ed Gein’den o kadar farklı mıydı?” Cevap, elbette, evet! Hitchcock sorunlu bir adam olabilirdi ama insan derisinden tozluk yapmıyordu. Murphy’nin bu cüreti, sadece yersiz değil, aynı zamanda hakaret niteliğinde.
Dizinin En Büyük Suçu: Kadın Düşmanlığı
The Ed Gein Story‘nin en affedilmez günahı, kadınları tasvir ediş biçimi. Dizinin yazarları veya yönetmenleri arasında tek bir kadın olmaması şaşırtıcı değil. Dizideki kadınlar ya “kutsal anne” ya da “fahişe” kategorisine giriyor. Bir kadın ya Ed’e dırdır ediyor ya da onu baştan çıkarmaya çalışıyor.
Özellikle Ed’in aşık olduğu Adeline karakteri, tam bir felaket. Ed’in insan derisinden sandalye yaptığını öğrendiğindeki tepkisi, “İnsanların ölüm konusunda neden bu kadar mızmızlandığını anlamıyorum,” demek oluyor. Dizi, Adeline’i manipülatif, şöhret düşkünü bir “manic pixie dream girl” olarak çiziyor ve hatta Ed’in bir cesede cinsel tacizde bulunmasını öneren kişi olarak göstererek, suçu utanmazca ona yüklüyor. Diğer yanda ise baskıcı anne Augusta ve Ed’in hayatına giren diğer tüm yaşlı kadınlar, onun kötülüğünün kaynağı olarak sunuluyor. Dizi boyunca hiçbir noktada, Ed Gein’in eylemlerinin sorumluluğu Ed Gein’e yüklenmiyor. Suçlu ya annesi, ya sevgilisi, ya Naziler ya da akıl hastalığı.
Değerlendirme
Sinematografik olarak güzel sahneleri olsa da, bu dizinin ahlaki çürümüşlüğünü görmezden gelmek imkansız. Bu, American Horror Story‘nin bir sezonu olsaydı, belki katlanılabilirdi. Ama bu, gerçek kurbanların ve hala yaşayan ailelerinin olduğu gerçek bir hikaye. Dizi, Ed Gein’in şizofreni teşhisini, tüm eylemleri için bir bahane olarak kullanıyor ama şizofreninin şiddet içeren bir hastalık olmadığını asla belirtmiyor.
Dizinin sonu ise tam bir kepazelik. Ed Gein, öldükten sonra cennete yükseliyor ve annesi onu sıcak bir şekilde karşılayarak, “Biz Gein’lerin adını gerçekten duyurdun ve seninle ne kadar gurur duysam az,” diyor. Bu ironik değil, samimi bir an olarak sunuluyor. Bu diziyi izledikten sonra kaç kişi Ed Gein’in FBI’a Ted Bundy’yi yakalamasında yardım ettiğine inanacak? Kaç kişi, “annesi yüzünden böyle oldu” diyerek onu savunacak? Eğer tek bir kişi bile buna inanırsa, Ryan Murphy başarısız olmuştur. Ama belki de kendi kitabında, tam da bunu istediği için başarılı olmuştur.
